Su Krizini Yanlış Yerden Konuşuyoruz

Su Krizini Yanlış Yerden Konuşuyoruz

Eğer bugün gerçekten “su krizinden” söz edeceksek, bu krizin derinlerine, sebeplerine inmek zorundayız. Çünkü çoğu zaman krizi, musluktan akan suyun kesilmesi ya da baraj doluluk oranları üzerinden tartışıyoruz. Oysa bu, buzdağının sadece görünen kısmı.

Ben İstanbul'da yaşıyorum. Şu ana dek su krizinin varlığını hissettiğim herhangi bir şeyle karşılaşmadım. Yaşadığım çevrede ne sular kesildi, ne de önlem alınmasına dair bir uyarı, afiş ya da etkinlik benzeri şeyler gördüm. Belki ben denk gelmedim, ama genel tablo bu: Yaz boyunca “barajlarda şu kadar günlük su kaldı” haberlerini duyduk, duymaya devam ediyoruz ve biraz konuşuyoruz o kadar.

Herkesin gerçekten farkında olduğu bir kriz değil bu onu açıkça söyleyebilirim. Bu kriz aslında sessiz ilerliyor. Farkında olduğunu düşünenlerin büyük bir kısmı da meseleyi genellikle evde musluğu kapatmakla sınırlı düşünüyor. Ama sorun bundan çok daha büyük. Çünkü biz suyu en çok evde değil, tarlada tüketiyoruz.

Krizin Gerçek Merkezi: Tarım 

Türkiye’de tükettiğimiz suyun %77’si tarıma ait. Yani musluktan akan su, duşta kullandığımız su ya da sanayideki üretim süreçleri değil — asıl büyük tüketici tarım sektörü.


T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çevresel Göstergeler – Su Kullanımı


Peki tarım için tükettiğimizin bu suyu gerçekten kullanabiliyor muyuz?

Hayır.

Tarımsal sulamada kullanılan suyun yarısından fazlası tarlaya varmadan ya da vardıktan sonra tarlada buharlaşarak kayboluyor. Özellikle açık kanallı sistemlerde kayıp oranları %60'lara kadar çıkabiliyor. Ancak mesele sadece miktar değil, aynı zamanda verimsizlik meselesi. Kayıplar sadece fiziksel değil. Su kaybedilirken onun için harcanan zaman, enerji de boşa kaybediliyor; üretim potansiyeli düşüyor. Bu yüzden bu kayıpları konuşmadan, bu sorunu çözmeden “su krizini konuşmak” aslında eksik kalıyor. Gerçek dönüşüm için suyun gerçekten tarlaya ulaşmasını sağlamak gerekiyor. Biz ise ülkece bu kayıpları sorunun merkezine koyup yeterince tartışmıyoruz.

Bugün Türkiye’nin birçok bölgesinde ürün deseni hala su varlığına göre değil, pazarda ne satılacağına göre belirleniyor. Su stresi yüksek bölgelerde bile, yüksek su isteyen ürünler yeraltı suyuyla desteklenerek üretim devam ettiriliyor. Özellikle İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yeraltı su seviyeleri her yıl biraz daha derine çekiliyor; bazı ovalarda kuyular artık yüzlerce metre derinliğe iniyor. Buna yağışların azalması ve yükselen sıcaklıklar da eklendiğinde tablo daha da vahimleşiyor. Kuruyan göller, çekilen yeraltı suları, tuzlanan ve verim kaybeden topraklar, dalgalanan rekolte ve sonunda sofraya yansıyan bir risk zinciri...
 
Biz ise bu zincirin tam ortasında, asıl çözümlerden ziyade krizi evdeki musluk ya da diğer sektörler üzerinden tartışarak çözülebileceğini düşünüyoruz.
 
Evlerde ve sanayide su tasarrufu elbette önemli. Ancak toplam suyun yalnızca %23'ü sanayi ve evsel kullanımda, geri kalan %77’si tarımda kullanılıyor. Dolayısıyla musluğu kapatmak, duş süresini kısaltmak ya da çamaşırları daha az yıkamak tek başına krizi çözemez. Asıl mesele, sistemde en büyük paya sahip olan sektördeki kayıplar.

Tarladan Başlayan Dönüşüm

Sorunun merkezine indiğimizde çözüm de kendini gösteriyor. Gerçek değişim, bireysel tasarruf davranışlarından çok, tarlada başlayacak yapısal bir dönüşümle mümkün. Çünkü suyu en çok kullanan sektör, aynı zamanda en çok kaybeden sektör.

Bu durum yalnızca tarımsal üretimi değil, ülkenin gıda güvenliğini ve su geleceğini de doğrudan etkiliyor. Söylenenler, yapılacaklar kağıt üzerinde belki uygun görünebilir; planlar yerli yerinde, stratejiler doğru. Ama vakit daralıyor. Artık tüm odağı bu noktaya verip, tarımdaki su verimliliğini gerçekten sağlayabilirsek, krizin gelecekteki en ağır senaryolarını çok daha hızlı hafifletebiliriz.
Basit bir denklem kurarsak en çok suyu tarımda kullanıyoruz üstelik en verimsiz şekilde. O halde çözüm için önce buraya odaklanmak gerekiyor. Su krizini çözmek istiyorsak, önce krizin nedenlerini doğru tanımlamamız gerekiyor.

Bu yazıyı rakamlardan çok, önce büyük resmi görelim diye yazdım.  Çünkü su krizi tarımda başlıyor ve tarımda çözülebilir.

Artık suyu yalnızca "tasarruf"  kelimesiyle değil; "yönetim", "sorumluluk" ve "sürdürülebilirlik" kavramlarıyla düşünmenin tam zamanı. Talep edeceğimiz şey suyun verimli kullanıldığı, tarımın sürdürülebilir olduğu bir gelecek olmalı. Çünkü “su” sadece bir doğal kaynak değil — yaşamın kendisi.

Bu yüzden gelin birlikte düşünelim, birlikte dönüşelim…🌱✍️

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

🌍 İklim Kanunu Hakkında

Neden yazıyorum?

🌍 İklim Değişikliği Nedir?